O gün mahalledeki herkes kendi halindeydi. Manav, sıcaktan
kurumaya yüz tutmuş marullarına sürekli su serpiştiriyor, kahvedeki güruh,
olaylı geçen derbinin ardından ağızlarından salyalar püskürterek neferi
oldukları tarafın haklılığını ispatlamaya çalışıyordu. Bakkalın önünde kendi
aralarında oyun oynayan çıplak ayaklı çocukların sesleri kuş cıvıltılarına
karışıyor, evlerin balkonlarından yükselen çeşitli yemek kokuları insanda iştah
açıcı bir etki yaratıyordu. Mahalle, tıpkı çarkları muntazam çalışan bir saat
gibi kendi düzeninde işliyordu.
Saat akşamüstü vaktine yaklaştığında çıplak ayaklı çocuklar
telaşeli hareketlerle evlerinin yolunu tutarken kahvede de son çaylar
söylenmişti. Mahallenin en işlek diyebileceğimiz; manav, bakkal ve kahvenin de bulunduğu
sokağın başında bir kadın belirdi. Etrafa attığı ürkek bakışlardan yürürken ki
tedirginliğine kadar her halinden mahalleye yabancı olduğu anlaşılıyordu. Kadın
kahvenin önünden yavaş ve ürkek adımlarla geçerken öndeki masalardan biri
çığırtkan bir ses ile “Gölgesi yok!” dedi. Bunun üzerine çevredeki herkes
bakışlarını meraklı bir şekilde kadına çevirdi. Bazıları emin olmak için hemen
kendi gölgeleri yerinde duruyor mu diye baktı, bazıları kağıt oynamaya devam
etti. Kimileri hemen dedikoduya başlamıştı bile: “kadın aslında cinliymiş.”
Kimileri de “ne telaş yapıyorsunuz be kardeşim. Altı üstü kadının gölgesi yok
yani,” diyerek rahat tavırlarını sürdürdü.
Kadının korkmuş hali ve titrek vücudu Bakkal İsmet’i
endişelendirmişti. İsmet kadının yanına giderek “iyi misin bacım ? Bir şey mi
oldu ? Nerden geliyorsun böyle ?” sorularını art arda sıraladı. Kadın her an
ağlayacakmış gibi titrek bir sesle “ben kehanetin habercisi ve başlangıcıyım.
Yalan ve fesattan balçığa bulanmış bu mahalleye tekrar doğruluğu getirmek için
gönderildim. Size yalvarırım sözlerimi dinleyin yoksa harap olacaksınız,” dedi.
Sözlerini bitirdiğinde kahvedekilerden bol kahkaha, köşede toplanmış
kadınlardan “vah vah yazık bu yaşta delirmiş. Gencecik halbuki ne güzel kız ama
ne yapacaksın alın yazısı işte,” tepkileri aynı anda yükseldi. Bu söz
karşısında ne diyeceğini bilemeyen İsmet, kadının meczup olduğunu düşünerek
“tamam bacım tamam, geçti. Gel kahvede bir su iç kendine gel biraz. Sonra da
seni evine bırakırız,” dedi.
Titrek hali birden kesilen kadın, gözlerini kısarak
etrafındakileri şöyle bir süzdü. Önce eski filmlerdeki cadılar gibi bir kahkaha
patlattı ardından da, “Samet, ah ulan kavuncu Samet. Hiç utanmadın mı 13
yaşındaki oğlunun ders çalışmak için eve davet ettiği arkadaşına ellerken ?”
dedi. Bir anda herkesin yüzü kireç gibi olmuştu; Manav Samet hariç. Onunkisi
kıpkırmızı idi. Alnından birden soğuk terler boşalmaya başlayan Samet elini
ayağını nereye koyacağını bilmeyen bir telaş ve tavırla “sen ne diyorsun lan
meczup ? İsmet! Alın şu deliyi yoksa kırıcam ağzını yüzünü!” diye kükredi.
Ancak kadının dediği şeyler ortamda bulunan herkesin üzerinde adeta soğuk duş
etkisi yaratmıştı. Kahveci İsmet dahil kimse bir şey yapamadı. Bunun karşısında
iyice çileden çıkan Manav Samet tam kadının üstüne yürüyecekken, “senin
kükremeni yerim lan sübyancı piç!” diye çıkışan kadın koşarak oradan uzaklaştı.
Kadından da böyle bir tepki beklemeyen mahalleli iyiden iyiye onun meczup
olduğuna inandı.
Bu garip olay her şeyin başlangıcıydı. Mahallelinin “meczup”
olarak nitelendirdiği bu kadın, ara ara ortaya çıkıyor ve bazı mahalle
sakinleri hakkında akıl almaz şeyler söyleyip yine ortadan kayboluyordu.
Gölgesi olmayan kadının mahallede ilk göründüğü günden beri artık kimsede huzur
kalmamıştı. Dışarıdan sevimli, kendi halinde görünen mahallede akıl almayacak
dedikodular, türlü fesatlıklar peydah oluyordu. Huzurlu ve sakin geçen günler
artık eskide kalmıştı. Herkes birbirine nefret dolu bakıyor, zihinlerde türlü
küfürler geziyordu. Mahalleli bu hale dayanamayıp karakola gitmişti ancak
oradan da bir sonuç alamadılar çünkü verdikleri ifadeler karşısında komiser,
“ulan gölgesi olmayan insan mı olur ? Toptan kafayı yemişsiniz siz.” diyerek
olayı başından savuşturmuştu; başında
bir sürü iş varmış gibi. Küçük yerlerde bürokrasi hep böyleydi; kamu miskinliğe
ve iş yapmamaya bağımlı halde çalışırdı.
Olanların üzerine haklarında türlü dedikodular çıkan
mahallenin erkekleri, bir gece Manav Samet’in öncülüğünde toplandı. Samet sinirli ve kendinden emin bir sesle
“arkadaşlar, bu deli mahalleye musallat olduğundan beri huzurumuz kalmadı. Biz
birbirimizi biliriz. Bu kadının dedikleri akla hayale sığmayacak şeyler.
Hiçbirimizin evinde huzur kalmadı. Artık yapılacak tek şey polis bize
inanmadığı için bu meczubu yakalayıp teslim etmektir.” Sözünü bitirdiğinde
kendini dinleyenleri şöyle bir süzdü. Aralarından biri “Samet doğru dersin,
huzur falan kalmadı da kadının gölgesi yok. Cinli midir nedir ? Başımız belaya
girmesin ?” Manav Samet bu soruyu sanki önceden bekliyormuş gibi “merak etme birader. Ben o işi de düşündüm.
Nefesi çok kuvvetli bir hoca var bayır mahalleden. O da yanımızda olacak.”
Dedi. Hoca getirtileceğini duyan herkes rahatladı ve planı destekledi.
Toplantıda sadece Bakkal İsmet yoktu. Toplantı davetini duyan İsmet “ya Samet
tamam neyse ne, kaç yaşında adamlarız. Bir tane meczubun peşinden mi koşacağız
?” diyerek gelmeyi reddetmişti.
Kadının mahalleye her gelişi akşamüstü saatlerinde olduğu
için 2 gündür mahallenin erkekleri, bu saatlerde sokağın çeşitli yerlerine
konuşlanıp kadını beklemeye koyuldu. Ancak ne giden vardı ne de gelen. Samet’in
2 gündür getirip kahvede beklettiği hocanın da canı sıkılmaya başlamıştı.
“Evladım hani nerde bu cinli kadın ? Benim de işim gücüm var. Yarın gelir
beklerim daha da gelmezse beni uğraştırmayın böyle şeylerle.” dedi. İmamın bu
sözü karşısında Samet’in canının sıkıldığı her halinden belli oluyordu.
İsmet’in getirdiği çayı sert bir şekilde karıştırıp kaşığı çay tabağının yanına
koydu. Efkarlı bir şekilde sigarasını yakıp gözlerini yola çevirdi. Kahvenin
önünden geçen bazı kadınlar Samet’in yüzüne nefretle bakıyordu. Samet utanıp
bakışlarını önüne eğdi. Kadının yakalanmasını en çok kendisi istiyordu ancak
ondan çok korkuyordu. Kadının kendisi hakkında söyledikleri iftira değil gerçeğin
ta kendisi idi. Peki bunu nerden bilebilirdi ? Galiba kadın gerçekten cinliydi.
Bu düşüncenin varlığı ensesinden sırtına buz gibi bir ter damlasının
yuvarlanmasına sebep oldu. Ürperdi ama belli etmemeye çalıştı. Yaptıklarından
dolayı biraz utanç duyar gibi oldu. Ama asıl soru Samet, çocuğunun arkadaşına
yaptığı bu rezil şey hiç ifşa olmasaydı böyle utanç duyacak mıydı ? O zaman
bazıları için kötü şeyler sadece açığa çıktığında kötüydü. Bu da kendilerince
her şeyin meşruluğunu sağlıyordu. Hatta bazıları için suçun ifşası bile
meşruluğun önünde bir engel değildi. Örneğin kahveci İsmet; kendi çapında
efendi, adaletli, yiğit olarak bilinen biriydi. Kadının Samet hakkında
söylediği şeylerden sonra mahallede İsmet hariç herkes Samet’le samimiyeti
kesmiş, gördüklerinde yol değiştirir olmuşlardı. Ancak İsmet gibi dürüst bir
adamın bu kayıtsızlığına bütün mahalle şaşkındı. Belki İsmet’in de saklaması
gereken şeyler vardı ve açığa çıktığında ona da böyle davranacaklarından
korktuğu için pis bir vicdan muhasebesine girmişti. Bu ihtimale göre İsmet,
Samet’e değil kendisine acıyordu. Ama tabi ki de bu bir “ihtimaldi.”
Aradan yaklaşık 1 ay geçmiş ve kadın bir daha görülmemişti.
Eşi Samet’ten boşanmış çocuğunu alıp evi terk etmişti. Taciz ettiği çocuğun
ailesi de Samet’e dava açmış ve bir kere de linç girişiminde bulunmuşlardı.
Haklarında türlü dedikodu çıkan mahallenin diğer erkek üyeleri de ya mahalleyi
terk etmiş ya da insan içine çıkamaz olmuşlardı.
Bir gece İsmet, soğuk meşrubatların bulunduğu dolapları
kilitlemiş, semaveri söndürmüş, kahvehanesini kapatırken gözlerini kapıya
çevirmesi ile yüzü kireç gibi oldu. Aylardır ortalarda görünmeyen kadın
karşısında bir heykel gibi dikiliyordu. Korku ve tedirginlik arası bir duygudan
dizlerinin bağı çözülür gibi oldu ancak kendini toparlayıp “hayrola bacım
gecenin bu saatinde ?” dedi. Kadın çok sakin adımlar ile sol çaprazında bulunan
masaya oturup “gel İsmet biraz konuşalım” dedi. İsmet’in eli, belinde duran
baba yadigarı sustalıya gider gibi oldu. Sonra bu düşüncenin ne kadar komik
olduğuna inanmaya çalışarak çekingen adımlarla kadının karşısına oturdu.
“Adalete inanır mısın İsmet ?” İsmet, olan bunca şey, kaçan bir ton huzurdan
sonra hiçbir şey olmamış gibi kendisine böyle aptalca bir soru soran kadına hiç
cevap vermeyerek eve gitmeyi düşündü ancak sabırla iç çekip “hayır inanmam,”
dedi. Kadının ağzında belli belirsiz bir tebessüm belirdikten sonra “artık inan
karşındayım,” dedi. İsmet içinden “ulan gecenin bu saatinde çattık şu deli
karıya sav başından savabilirsen şimdi” diye geçirdi ancak ağzından “tamam
bacım anladım. Adın Adalet’miş. Memnun oldum. Ama bak saate kaç oldu ?
Dükkanımı kapatıp evime gitmem gerekiyor. Ayrıca buralarda çok görünme Samet’e
denk gelirsen senin için hoş olmaz,” kelimeleri döküldü. “Evet ismim Adalet.
Ama sadece ismim değil,” biraz durakladı “neden gölgem olmadığını merak etmiyor
musun İsmet ?” Konu buraya gelince İsmet iyiden iyiye gerildi. Ağır ağır nefes
alırken “Neden ?” diye belli belirsiz bir ses çıktı ağzından. “ “Çünkü en ağır
suçlar benim gölgemde işlenir. Kimse bakmaz, kimse görmez. Gölgem bütün suçlara
görünmezlik sağlar. İşte bunların olmaması için gölgem yok. Mesela adaletin
olmadığı ülkelere bak; her yerde yaldızlı, gösterişli şekilde adalet yazar ve
insan her zaman olmayan şeylerin ispatının peşindedir.” İsmet ne düşünüp
söylemesi gerektiğini bilemeyen, allak bullak bir yüz ifadesi ile kadına
bakarken kadın devam etti “yıllardır gölgem bu mahalledeydi İsmet. Bak bir gün
gölgemi çektim neler oldu ? Dahası gözümdeki bandanayı çıkarınca her şeye tanık
oldum. Meğer bunca yıl gözlerimin kapalı olması adaleti sağlayan değil sizleri
koruyan bir şeymiş. Gözlerimi bağlayan sizdiniz. Hepiniz sinsi yılanlardan
başka bir şey değilsiniz. Ama çok büyük bir yanlış yaptınız, terazinin yanında
kılıcı asla vermeyecektiniz.” İsmet koşup oradan uzaklaşmak için kahvehanesinin
kapısına baktığında yerde kanlar içinde sürünen Samet’i gördü. “Kapıya hiç
bakma. Bedelini ödemek zorundaydınız İsmet” dedikten sonra masanın altından bir
anda çıkardığı kılıcı ile İsmet’in gırtlağına kocaman bir çizik atan kadın,
boğazını tutup yerde kıvranan İsmet’in kulağına eğilerek “yıllar önce defalarca
tecavüz ettiğin için intihar eden kızın seni bekliyor,” dedi. İsmet bakışları
kahvehanenin önünde aynı kendisi gibi kanlar içinde yatan Samet’in gözlerine
takıldı. İkisinin de bakışları aynıydı. Aynı günahın aynı kanıtları.
Kabil